Perşembe, Aralık 7
Shadow

Bu dava bitmez

Çocuk aklımdan, çizgi filmlerden sonra, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 15 Kasım 1983 yılında kuruluş ilanının açıklanması ve kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın televizyon ekranındaki coşkulu görüntüsü hatırladığım en eski bilgi olabilir. Milletçe yaşanan sevinci ve heyecanı da anımsayabiliyorum.
40 yaşına gelen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Türkiye devleti tarafından tanınır halde olması, ülkemiz insanı için uluslararası ilişkilere dair ibretlik ve düşündürücüdür. Düşündürmesi gereken durum; Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin barışçıl, adil çözümlere, müzakerelere iyi niyetle yaklaşıp katılmalarına rağmen çözüm önerilerinde Rumların ve Yunanistan’ın her seferinde kendi menfaatlerine göre oldu-bittiye getirmeye çalışmalarını, ne batılı devletler ne de Birleşmiş Milletlerin dikkate almamasıdır. 
Hatırlarsanız 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Annan Barış Planı oylamasında, rahmetli Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın ağlayarak plana karşı çıkmasına rağmen Kıbrıs Türkleri barış planını kabul etmişlerdi. Rumlarınsa Annan barış planını reddetmesi üzerine Ada’da birleşme olmamıştır. Ama, Kıbrıs Rum yönetimi 1 Mayıs 2004 yılı itibariyle Avrupa Birliği üyeliğine kabul edilmiştir.
Kıbrıs Adası’nın tarihinde İngiliz yönetimi olan 1914 -1959 arası dönemin sonunda, bir yanda Enosis isteyen Kıbrıslı Rumlar, diğer yanda Ada’da taksim isteyen Kıbrıslı Türkler arasında kalmıştır. Bunun üzerine İngiltere yönetimi; 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye arasında kuruluş, ittifak ve garanti adı altında 3 anlaşma imzalanarak Kıbrıs Adası bağımsız bir devlet olmuştur. Bu anlaşmayla Kıbrıslı Türkler yönetimde söz ve veto hakkına sahip olmuştur. Anlaşma ile İngiltere, Türkiye ve Yunanistan garantörlük hakkı kazanmıştır. Kıbrıs Cumhuriyet olarak, Birleşmiş Milletlere üye devlet olarak uluslararası alanda tanınan bir ülke olmuştur. Kıbrıs Adası etrafındaki sular hukuken kendi egemenliği altında olmak üzere, Ada’nın %3’lük kısmı bağımsızlık anlaşmasına göre İngiltere’nin yönetimine bırakılmıştır. Burası İngiliz toprağı sayıldığı için, İngiltere Ağrotur ve Dikolya askeri üslerini kurmuştur. Ayrıca devlet bağımsızlığından 4 yıl sonra 1964 yılında Kıbrıs Devleti olarak, İngiliz Milletler Topluluğu’na girmiştir. Araç trafiğinin Kıbrıs Adası’nda neden sol şeritten aktığını burudan anlayabilirsiniz. Kendi çıkarlarına göre olan bütün elde ettikleri menfaatleri uluslar arası hukukun içinde kabul ettirmişlerdir.
Ama Ada’da yaşayan Türklere karşı yapılan soykırım karşısında, devletimizin haklı müdahalesi olan, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatıyla, Kıbrıs Türk halkının varlığının güvence altına alınmasını ve Ada’nın Yunanistan’a ilhakının önüne geçilmesini, uluslararası hukuk anlaşmalarına uygun olarak gerçekleşmesine rağmen kabul etmemişlerdir. 15 Kasım 1983’te Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hukuka uygun olarak kurulmasını da kabul etmemişlerdir. KKTC’nin kuruluş ilanını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kınamış ve ayrılıkçı hareket olarak nitelemişlerdir.
Bugün Kıbrıs Adası’nın yönetimini araştırmaya kalkarsanız; gerçekte var olan ve gerçekliği tanınan, ancak söz konusu gerçekliği hukuki açıdan tanınmayan olay, kişi ve devletler için kullanılan de Fakto, kavramıyla bilgilenirsiniz. Şu anki durumda, Ada’nın güneyi etkin olarak Kıbrıs Rum kesimi kontrolü altındadır. Kıbrıs Rum yönetimi Ada’nın resmi yönetimi olarak tanınmaktadır. Ada’nın kuzeyi Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi’ne göre Türkiye’nin işgali altında görülmektedir. Bağımsızlığını ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sadece Türkiye Devleti tarafından tanınmakta ve diplomatik ilişkisi bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerin kontrolündeki yeşil hat Adayı 2 bölgeye ayırmıştır. İngiltere de mevcut durumunu korumakta bilgisine ulaşırsınız.
KKTC resmen tanınmadığı için Ada’nın kuzeyindeki limanlar ve hava sahası uluslararası ticarete ve ulaşıma kapalı olarak ambargo altındadır.
24 Nisan 2004 Annan Barış Planı’nı Kıbrıs Türklerinin kabul etmesi, Rum kesiminin ret oyu vererek çözüme yanaşmayan tutumları, uluslararası camiada, Türklere karşı bir sempatiye dönüşmüştür. Bu sayede Kuzey Kıbrıs Türk Devleti bazı uluslararası sportif, bilimsel, kültürel, politik örgütlere üye olabilmiştir.
Bütün yaşanan durum, Adaya Osmanlı Devleti tarafından yerleştirilen Rumların, güçlü devletleri arkalarına alarak Ada’da hak iddia ederek, hakimiyet kurmaya çalışmalarının sonucudur. Zorluklarla, mücadele ederek tesis ettiğimiz barış ortamını korumak için, haklı davamızda, uluslararası hukuk yasalarıyla kazandığımız haklarımızın arkasında doğru bir şekilde durmalıyız.